Her şey önce kendimde sonra birçok insanda gitgide artan alışveriş tutkusunu farketmemle başladı. Çok fazla alıyorduk; gerektikçe, gerekmedikçe, mutlu olunca, mutsuz olunca. Yaşadığımız her duygu satın almak için bir mazeret oluşturuyordu. Aslında bu bir tesadüf değil. Neredeyse bütün pazarlama taktikleri, duygularımız üzerine oynuyor.
Önemli hissetmeliyim, değerli hissetmeliyim, arkadaşlarım olsun daha sosyal olayım istiyorsun daha çok sevileyim istiyorsun. Çok normal bunları herkes istiyor. Ama asıl ihtiyaçların üzerine çözüm üretmek yerine, önemli hissetmek adına bir sürü takım elbise alıyorsun, daha çalışkan olmak adına bir sürü renkli kalem, daha sağlıklı olmak için en pahalısından spor ayakkabı, daha değerli olmak için bir sürü topuklu ayakkabı, daha çok arkadaşın olsun diye araba, saygı duyulan birisi olmak için pahalı bir saat alıyorsun. Alıyorsun ve kısa bir süre istediğin gibi hissediyorsun. Çok havalı. Ama bir süre sonra çok kısa bir süre sonra kendi gerçekliğinle baş başa kalıyorsun. Sen yine eski sensin…
Gerçekte ihtiyacın olmadığı halde aldığın her eşya, normalde doğal yollardan birazcık zorlanarak da olsa çözebileceğin problemleri çözmene engel olur. Sana kısa süreli ve geçici çözümler sunuyor. Özgüven kazanmak için çok havalı bir spor ayakkabı alırsın. Evet, senin bilincinin altına özgüven veren şeklinde pazarlanan ayakkabıyı alınca bir süre kendini özgüvenli hissedersin. Sadece bir süre, kısa bir süre. Asıl soruna yönelik çözüm yerine hazır satılan ve aslında asıl konuyla hiçbir ilgisi olmayan bir şeyle geçici bir tatmin yaşıyorsun. Bir nevi uyuşturucu gibi. Ve daha fazlasını istiyorsun. Farkına varmadığın sürece bu kısır döngü seni kendine yabancılaştırıyor.
Satın aldıkça alıyorsun. Ve bir eşya kalabalığı içinde yaşıyorsun. Çoğunu kullanmadığın bir sürü kıyafet, ayakkabı ve eşya. Onu giyerim, bunu kesin kullanırım veya ya o bana kesin lazım olur. Her yer kalabalık. Hangi gömlek hangi pantolon, hangi ayakkabı? Seçenekler arttıkça karar vermek için harcadığın zaman da artıyor. Daha çok seçeneğinin olması seni daha mutlu yapmıyor.
Bir eşya kalabalığının içinde yaşıyorsun. Hayatını feda ederek kazandığın parayı belki de hiç kullanmayacağın eşyalara harcıyorsun. Daha çok borçlanıyorsun ve daha çok çalışmak zorunda kalıyorsun. Ama ümitlisin, bir gün bitecek bunlar ve sen mutlu olacaksın. Umalım ki sen bitmeden bitsin.
Hayatını feda ederek kazandığın parayı belki de hiç kullanmayacağın eşyalara harcıyorsun.
Burda durup sorgulama vakti: Gerçekten neye ihtiyacım var? Eğer evdeysen durdur şu an bak etrafına, bulunduğun ortamdaki eşyaların hangisi yaşam deneyimine katkı sağlıyor gerçekten. Gardırobuna bak. 2 yıldır giymediğin ve kullanmadığın neler var? Gerçekten lazım mı?
Bana göre minimalizm dünyevi olandan tamamen vazgeçmek değildir. Araban olabilir evin de olabilir. Birkaç çeşit kıyafetin de. Önemli olan bir şey alırken şunu sorabilmek: Gerçekten şu an buna ihtiyacım var mı? Gelecekte bir gün değil: Şimdi ihtiyacım var mı? Almazsam hayatım aksar mı? En başta bu soruyla başlamak gerekiyor. Bu soruyu sormak bile, bir şeyler almamıza müthiş bir filtre koyacaktır.
Bu sadece bir başlangıç, ilk adım evimizdeki kalabalığı gözden geçirmek. Sonraki adımlarsa gereksiz alışkanlıklardan, gereksiz insanlardan, gereksiz konuşmalardan ve en sonunda gereksiz düşüncelerden kurtulmak. Her şey adım adım.
Sade olan basit olan güzeldir.
Peki neden daha az eşya? Kendimizi kandırmamamız ve gerçek sorunlarımızla yüzleşebilmemiz için. Daha sade bir ortamda daha odaklanmış ve üretken olacağımız için. Bu bizim birinci adımımız. Seninle beraber kurtulacağız fazlalıklarımızdan.
Fazlalıklarından yaşadığın deneyimleri benimle yorumlar kısmında paylaşabilirsin. Bu konudaki diğer videolarımda senin de deneyimlerinden faydalanmak isterim.
9 yorum
İyi günler hocam, alış veriş alışkanlığında çocuklukta ve gençlikte büyüklerin eşyalarının ebeveynler tarafından giydirilmesinin de etkisi olur mu.
Çok haklısınız,aldığımız şeyler bizi çok kısa bir zaman için tatmin ediyor sonra yine eski tas eski hamam 🙂 Ben de hayatıma bu konuda çeki düzen veriyorum artık.
Minimalizm hakkında verdiğiniz değerli bilgiler için teşekkürler. 2015 yılından beri ben de minimalizm felsefesini benimsedim. Yaşamımın her alanında uygulamaya ve yaptıklarımı minimalanne.com adlı blogumda paylaşmaya gayret gösteriyorum. Daha sade ve düzenli yaşamayı düşünen herkese de kesinlikle tavsiye ediyorum 🙂
Hocam şuan etrafıma baktımda neler olduğunu yazmaya korktum bunlar dolabımın dışında olanlar ben bu dolabı nasıl açacam şimdi ve yahut ne yapmalıyım? Ve hocam benim panik sorunum var almazsam olmuyo bi gün bi mağazaya girmezsem o günün akşamı ben bunu nasıl yaptım diye yakınıyorum bana yardımcı olurmusunuz.saygılar
Bence bu işin zor kısmı eşyalar dan ayrılıp azalttık tan sonra yerine başkalarını almamak. Benim alışveriş takıntılı olduğum konu çocuk kıyafetleri ve oyuncakları. İnanılmaz derecede doldurmuş um evi. Büyük kızım şimdi 5 yaşında. Sanki aldığım oyuncak ve kıyafetlerle kızımı hava atmak için kullanmışım. Kendimi her zaman eksik hissettiğim için o kendisini mutlu hisetsin güzel hisetsin sevilsin istedim. Ne kadar saçma bi düşünce. Oysa ki çocuk çocukluğunu yaşamak ister herşeyden önce özgürce, güzel görünmek değildir derdi degilmi? Hocam videolarınızı dinleyerek faydalanmayı ümit ediyorum.
Ben de daha az eşya, daha çok deneyim felsefesini benimseyenlerdenim 🙂 Bu güzel yazı için elinize sağlık. Zaman geçtikçe daha çok kişi sade hayatın bizi nasıl mutlu ettiğinin farkına varacak.
Hocam bu bir kitle hipnozumu reklamlarda urun tanitimi tekrar ve manupule edilen insanlar ve sonucta harcama dunyada en kolay yapilan sey. Ya kazanmak Yorum sizlerin.
Fazla insanlardan kurtulmak dedikte neyi kast ediyorsunuz?
Kendimi iyi hissetmek için ise başlarımdan beri herşeyi almaya çalıştım kısımında iyi olması için aynı şeyi yaptım ve şuanda bunların altında ezildik yük oldu bana